Vücudumuza giren D vitamininin ancak %10’u yiyecekler (yumurta, sakatat, balık, hayvansal yağlar ) ile alınır.
Piyasadan alınan preparatlardaki D vitamini ile deride sentezlenen D vitamini bire bir aynı değildir.
D vitamini deride güneş ışının enerjisi ile sülfatla bağlanır (sülfatlı D vitamini) ve bu haliyle D vitamini suda çözünür .
Suda çözünebilen D vitamini tüm hücrelere kolayca girebildiği için etkisi yağda çözünen D vitaminine göre daha fazladır.
Halbuki ağızdan preparat olarak aldığımız D vitaminleri sülfatsızdır, yağda erirler. Sülfatsız D3 vitamini yağda eridiğinden kan dolaşımında serbestçe dolaşamaz. Dolaşabilmesi için LDL-kolesterole ihtiyacı vardır.
Sülfatlı D3 vitamini kalsiyum taşınmasında fazla görev almaz. Buna karşılık kanserden korunmada, immun sistemi güçlendirme depresyon ve kardiyovasküler hastalıktan korunmada rolü olan sülfatlı vitamin formudur. Sülfatsız D vitaminin bu tarzda etkileri yoktur.
Anne ve inek sütünde bulunan D vitamini sülfatlıdır. Fakat inek sütündeki D vitamini pastörizasyon ve UHT uygulaması ile tahrip olur.
D vitamini güneşten gelen morötesi (UV) ışınlarının etkisi ile deride sentezlenir.
UVB, UVA’ya göre daha kısa dalga boyuna sahiptir.
UVB’nin dağılmadan hedefe ulaşabilmesi için açık bir havada atmosfere dik açıyla gelmesi (öğlen saatleri) ve başka bir fiziksel etkenle karşılaşmaması gerekir. Yani en iyi D vitamini sentezi öğle vakitlerinde olur.
UVA ve UVB’nin D vitamini sentezi üzerine olan etkileri birbirinin zıttıdır. UVB derimize temas ettiğinde kolesterolden D vit öncüsü olan kolekalsiferolü sentezlettirir.
UVA ise tam tersine deride sentezlenen kolekalsiferolü parçalar, yani bir anlamda D vit sentezini bozar. Yani “aman! sakın ışınların dik geldiği öğlen saatlerinde güneşlenmeyin” tavsiyesine uyarak güneşin nispeten yatık geldiği saatlerde güneşlenirseniz aslında çoğunlukla UVA ışınlarına maruz kalıp bronzlaşırsınız ama sentezlenen D vitaminini de parçalanarak etkisiz hale gelir.
Fazla miktarda UVA ışınlarına maruz kalanlarda deri kanseri olasılığı artar. Bu nedenle zamanlama önemlidir.
Eğer öğle saatlerinde değil de daha önceleri ya da daha sonraları güneşlenilirse, fazla bile güneşlenilmiş olsa D vitamini seviyeleri düşük olabilir .
Özetle güneşin dik geldiği öğle saatlerinde , gölgemizin boyumuzdan daha kısa olduğu saatlerde güneşlenmek gerek.
UV-A ciltteki melanin hücrelerini uyararak bronzlaşmayı artırır, fakat aynı zamanda ve cilt yaşlanmasını da artırır. Bronzlaşma UV-B ışınları engelleyerek D vitamini sentezini de azaltır. Bronzlaşma bu nedenle D vitamini sentezinin aşırı olmasını da engeller.
Yani aşırı güneşlenme D vitamini zehirlenmesi de yapamaz. UVB ışınları ise fazla pigmentasyon yapmaz.UVB, UVA’ya göre daha kısa dalga boyuna sahiptir.
Dalga boyu kısaldıkça engeller karşısında ışınların saçılıp dağılması daha kolaylaşır. uzun dalga boylu ışınlar engeller karşısında daha az dağılıp saçılırlar.
UVB ışınları kapalı ve bulutlu havada veya pencere veya araba camı gibi bir engele temas ettiğinde saçılarak kolayca dağılır ve engeli yeterince aşamaz.
Bu nedenle yeteri kadar D vitamini sentezlenemez. Buna karşılık UVA bu engelleri aşabilir.
Güneş yağları kanser olasılığını artırabilir mi?
Kamuoyu yıllardan beri güneş yağlarının deri kanserini önlediğini sanıyor. Faktör sayısı arttıkça korunmanın da arttığı iddia ediliyor. Doğru güneş yağları güneş yanığını önler, fakat birçoğu deri kanserlerini önlemeyebilir; hatta çeşitli kanserlere de sebep olabilir. Çünkü birçok güneş yağı deri kanserine neden olan UVA’yı önlemez. Fakat D vitamini sentezi yapan UVB’yi önler. Daha uzun dalga boylu olan UVA derinin derinliklerine kadar girer; UVB ise derinin yüzeyinde kalır.
Mineralli güneş koruyucular
Fiziksel koruma sağlayan bu koruyucuları deri emmiyor. Cildinizin üzerinde, örtü gibi beyaz kireç gibi bir tabaka oluşturuyorlar. Bu tabaka, güneş ışınlarını bir ayna gibi geri yansıtmaktadır. Yani aslında bir tişört giymeden çok bir farkı yok. Mineralli güneş koruyucuların zararlı olduğuna dair henüz bir iddia yoktur. Ama çocuklarımızın cildine süreceğimiz her şeye, tedbirle yaklaşmak gerekmektedir. Zeytinyağı ise korkusuzca kullanılabilir.
Korunma
Güneşe çıkarken, ensenizi kapatacak, suratınızı tamamen gölgeleyecek bir şapka takın. Kısa şort yerine, mümkün olduğu durumlarda, ince, uzun, açık renk bir pantolonu ya da uzun kollu ince bir tişörtü tercih edin. Plaj gibi güneş koruyucunun kaçınılmaz olduğu durumlarda, mineralli koruyucular kullanın.
Kimyasal koruyucu kullanmak zorunda kaldığınız durumlarda, çocuğunuzun vücudunun mümkün olduğu kadar küçük bir kısmına sürün. Mesela iyi bir şapka takıyorsa, suratına a sürmeyin. Kumda oynarken kısa kollu tişört giydirin, sadece kollarına sürün.
Kimyasal koruyucu kullanmak zorunda kalırsanız, düşük faktörlü kullanın. 20 faktörle 50 faktör arasında sadece yüzde 3’lük bir koruma farkı var. Ama 50 faktör kullandığınızda, çok daha fazla kimyasala maruz kalıyorsunuz.
Doç. Dr. Hasan Önal
Metabolizma ve Beslenme
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder